Ana içeriğe atla

Tabutta röveşata ...



Bu toprak kokusu da ne ? Severim bu kokuyu ama bu sefer farklı bir güzel.Ama gözlerim , gözlerimi neden açamıyorum ? Göz kapaklarım çok ağır...Bir dakika, bir ışık , bir gölge görüyorum ,yavaş yavaş aydınlanıyor her yer.Burası da neresi , mezarlık , tamam da ben niye bu kadar yüksekteyim ? İnanmıyorum bu tabut,Ben öldüm mü yoksa ? Bu hafifliğim , bu huzur hali , aaa ama yazık adamcağıza beni tek başına kaldırmak zorunda kaldı tabutumdan , kim ki bu adam tanımıyorum.Mezar görevlisi olsa gerek

. "Hocam ağzına sağlık.Sen okudukça ben huzur buluyorum".Hocam da istemeye istemeye ama çaktırmıyor.İnsan aynı işi yapa yapa yaptığı iş kutsalda olsa bir yerden sonra ...

 Gerçi anam babam sağ olsalardı onlarda bir Fatiha'yı , bir Yasin'i esirgemezlerdi benden.Sahi ya onları ne zaman göreceğim acaba , diğer ölen sevdiğim insanları , ya da doğru soru , görebilecek miyim ? Adamcağız kan ter içinde sonunda mezara yerleştirdi beni.

 "Ağabey kıbleye yatırdın değil mi ? Sağol be ağabey hakkını helal et " . Ben de tam ölecek mevsimi buldum.Cıvıldak sıcak.Yalnız cenazem de tam tahmin ettiğim gibi , yalnız ve ıssız. 

 "Abi aman diyeyim şu tahtaları sık koy , o tahtaların arasından toprak girmeyecek şekilde olsun , zaten daracacık yer , birde toprakla uğraşmayayım , hatta o hasırı iki kat koyar mısın be abi hıh ? hah sıkı sıkı ..." 

Bir dakika ben nasıl öldüm ? hiç hatırlamıyorum ki , en son Azmi ağabeyle birlikte onun mekanında içiyorduk.O yine bilindik nasihatlarını kulağıma sıralıyordu , bense iki kulağımın kapıları sonuna kadar açık , vızzz transit... O masada ölmüş olacağım herhalde.İyide azmi abi neden gelmedi cenazeme ki ? önemli bir işi olsa gerek.Yoksa Azmi ağabey gelirdi , gelirdi gelirdi canım kesin gelirdi.

 Yavaş yavaş hatırlıyorum galiba , önce kalbim hızlı hızlı atmaya başladı , sonra gözlerim kararır gibi oldu , sonrasını hatırlamıyorum.Ama film şeridi görmedim bak onu iyi hatırlıyorum.Görmediği bir şeyi nasıl hatırlarsa insan o kadar hatırlamıyorum.Rakı da yarım kaldı ya... 

 Yavaş yavaş hava kararıyor.Toprağıda iyice yerleştirdi.Ruhum şimdi ne olacak acaba ? Akşama da büyük sınav.Allahım sen bana yardım et.Şimdi duaların bir kıymeti yok ki ..Bugüne kadar ne yaptıysa yaptın eşref efendi...Gerçi fazla yaşamadım.36 yaşındayım , yaşındaydım.Şimdi bu mezarı görünce Orhan Veli'nin bir şiiri geldi aklıma ;

Dün güzel bir kadın geçti kabrimin yakınından, 
doya doya seyrettim gün hazinesi bacaklarını
gecemi altüst eden.
Söylesem inanmazsınız, 
kalkıp verecek oldum düşürünce mendilini,
öldüğümü unutmuşum. 

 Gelelim mirasıma ; Kitaplarımı zaten yeğenime bırakmıştım.Yaklaşık 4-5 yaşındaydı , bir pazar günü karar verdim kitaplarımı yeğenime bırakmaya.hatta hepsinin üstüne kitapla ilgili kısa kısa notlar."Dayıcım bak bu kitabı okumadan önce şunu okumalısın , dayıcım bak bu kitabın yazım dili biraz ağır , bir sayfayı iki kere okumak zorunda kalabilirsin ama kitabı bitirince farklı bir dünya açılacak gözlerinin önüne" gibi tavsiyeler.o pazar günüden sonra aldığım her kitaba bu tip notlar bıraktım.Ayrıca günlüğümün bir kısmına da ona dair özel tavsiye ve notlar.Ara sıra çalışan bir buzdolabı , tüplü bir televizyon , bir de yatağım.Bunları da varlıktan saymayacağım herhalde.

 Hoca da gitti , mezarcı da.İyice sulamışlar sağolsun mezarcı ağabey.Bu gördüğüm güneş batışı son mudur ? Bekleyip göreceğim.Belki de görmeyeceğim.Her şey kitaptaki gibiyse eğer , iki melek , sorgu ve sonrasında acılı veya rahat ,sonsuz bir uyku beni bekliyor. 

 Rakı sofrasında ölmeseydim iyi di ....

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yalancı bahar

Bahar'dan kalma ... Gevşeme. Bu güneş bu ılımansı hava seni aldatmasın. Bak arka bahçedeki ağaca, beyaz beyaz çiçekler sarmış. Aklı sıra mutlu veya ağaç olmanın gerektirdiği gibi yaşıyor. Bilemem. O beyaz çiçeklere ne demeli ya? Güneş şımartıyor ,  onlarda gerim gerim salınıyorlar. Ama biri onlara söylemeli, sarsmalı , inanmayın demeli. Güzel günlere daha çok var. Zaman devir daim ettikçe biz kandırılmaya bağışıklık kazanıyor muyuz sanki?İnanmak mutluluktur diyebiliriz.Arkanı yaslamak şöyle ağzından çıkan kelimelerin gittiği gönle doğru.Bünye de bir yaz havası  , radyoda ;

Geçmiş zaman olur ki ...

Geçmiş zaman olur ki ... Seranın içinde , güneşin hamamında  , bir çiçek daha ekiyorsun dakikalara . Aklın orada temiz , sıcak ama temiz . Koş koş bir acil iş için daha , klavyenin tuşlarına bas bas bas ,  dök dök dök , iş hazırlansın ve potaya girsin sayılar. Bir sigara yakayım  , bir sigara içeyim bir nefes , her sigara dumanında ciğerlerimde oksijen alıyormuş gibi , bir elim ateşte dudağımın ıslaklığı sigara da.Tütünün yanışında , önümdeki yeşillikte o an uzaklaşır , uzaklaşır da soluğu senin yanında alırım.Terinin bir damlası daha düşer toprağa,.Ellerim telefonun  tuşlarında gezinmeye başlar. Şimdi bir rüzgar  boğazından geçecek belki de , o an beni hatırlayacaksın , toprağa düşen ter tanende eriyeceğim.

"Ölüm Allah'ın emri , ayrılık olmasa ... "

5 Eylül , No frost Bugün 04,09,2016 Pazar.Biraz önce buzdolabını açtığımda , bir kez daha buzdolabının NoFrost olmadığını gördüm.Eski buzdolabımızın , -yine NoFrost olmayan-  buzluğunu bıçak ile temizlemeye kalkışan ben  , buzluğu bir kaç yerinden delmiş ,  içindeki gazı özgür bırakmıştım.İlk seni aradım.Her zamanki gibi .Sen her zaman, her durumda  ne yapılacağını bilen bilir kişimdin benim. .İlk önce gülmüştün böylesi bir salaklığa , önce ıspatulayla temizlememin daha güvenli olacağını tavsiye etmiş , gaz daha fazla çıkmadan , karbonat ve japon yapıştırıcısını kullanıp delikleri kapatabileceğimi söylemiştin.Dediğin gibi yapmıştım .Ama maalesef bu çalışma , Ömer kardeşimin emektar buzdolabını kurtarmama yetmedi.Çıkan gaz çoktan özgürlüğüne kavuşmuş , mutfağın penceresinden bulutlara doğru seyre dalmıştı bile. Bugün yine aynı manzara ile karşılaştığımda ;  önce yutkundum , sonra hiç tereddüt etmeden ıspatulayı aldım elime.Dediğin gibi ne kolaymış canım.Beş dakikada tüm